31 Ağustos 2015 Pazartesi

BENİM GÖZLERİMİ DEĞİL KENDİ BACAK ARANIZI KAPATIN...

    Nesil denilen şey aslında o kadarda hızlı değişim gösteren bir olgu değil. Şahsi fikrimi beyan ettiğimin altını çizerek başlayacağım. Etrafınızı iyi incelediğiniz zaman fark etmediğiniz bir sürü durumla karşılaşacaksınız. Bunlar sizi ürkütmesin çünkü enin de sonunda sizinde varacağınız yer şu an bakmaktan korktuğunuz yer...


"ONLAR SEVİŞİRSE BENİM KIZIMIN BEKARETİ BOZULUR"....

                   Toplumda nasıl algı yaratılıyor yada bunlar hangi güçler tarafından yönetiliyor benim bu konuda teknik bir bilgim yok.  Ancak mahalle kültürüyle büyümüş herkes bilir ki annemiz ve arkadaşları, babamız ve çevresi klonlanmış ilk insanlar gibiler. Birbirlerinden farklı tepkileri yok. " Keşke senin baban benim babam olsaydı" dediğiniz tüm adamlar sizin babanızın kök hücrelerinden yaratılmış birer minyatürden ötesi değil. Aynı durum anneniz ve tüm yetişkin akrabalarınız için de geçerli. 


                Çağ dedikleri şeyi gören varsa bana da lütfen adresini versin. Etrafımda ki herkesi atlatmak istiyorum. Atlayanların son halini de merak etmiyor değilim. Çok küçük yaşlardan bu yana bir çoğumuzun evinde televizyon,günlük gazete ve hatta aylık playboy dergisi bile vardı. Çok eski nesil değiliz sonuçta. Yeni nesil dedikleri o dergilerle pek karşılaşmamış olabilir çünkü onların İnternet gibi çok güçlü bir silahları var. Dönelim bizim dönemlere. Tek kanal döneminin kapandığı ve özel televizyonların yayına geçtiği gün bizim hayatımız için milat kabul ediliyor. Ama milat deyip geçmeyin anne ve babamızın gece ne haltlar karıştırdıklarını öğrendiğimiz ve artık bacada ki leylek yuvasının anlamını yitirdiği bir sürecin başladığı bir dönem bu." Erken ergenlik "dediğimiz ve daha yeni yeni psikologlar tarafından zikredilen bu durum bizim başımıza geleli çok oldu. Çoğalmayı öğrendik resmen. Ama hep bir tarafımız eksik. farkındaysanız bir çok insanın cinsel problemleri var. Çocukluktan kalma bir sorun bence. Ailecek televizyon izlemeye korktuğumuz dönemden geçip geldik biz. Film izlerken ya öpüşürlerse diye ödümüz kopardı. Ebeveynlerimizin yüzü kızarırdı. Kendi eliyle gözlerini kapatmayan çocuk terbiyesiz ilan edilirdi. Bu çocuğun sonra ki aşaması ise " milli sapık". Zaten siz istediğiniz kadar o sahneyi görmek için direnin nafile. Hemen yanınızda ki bir büyüğünüz eliyle gözlerinize bant çeker. Sansürle ilk tanışmamız da böyle öyle. 

             Ninenelerimiz sayesinde öğrendik ne öğrendiysek. Doğru düzgün kapatamazlardı gözlerimizi ve biz hep onların iki parmağının arasından izledik gerçek dünyayı. Cinselliği tam anlamıyla yaşaya mamamızın  sebebi de budur. Her şeyi tam anlamıyla göremedik. Hala gördüğümüz kadarını yapabilen yetişkinler olarak hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. 

           Her sevişme sahnesinde annem iki bacak arasına kafamızı sıkıştırırdı. Yahu sanane veren o eziyetini çeken ben. Adamın altında ki ben olsam tamam o panik butonuna bas. Allah'tan gitti kızımın bekareti çığlıkları atmadılar. Ama oda her an başımıza gelebilirdi. 


BENDEN DAHA İYİSİNİ GÖRDÜĞÜNÜZE EMİNİM...

              Kadınlar kendi aralarında konuşurken bir erkekten daha açık ve daha net olabiliyorlar. Mesela ben çocukken çok iyi hatırladığım kadın sohbetleri var. Sanırım annelerimiz bizi fazla hafife almış. Hafızalarımızın bu kadar iyi olabileceğini düşünememişler. Ama bunun dışında her şeyi düşünmüşler. 

            Tek odalı ev hikayeleri var bunların meşhur. Bir çoğu en sekiz kardeş evde toplam on kişi var ve ev tek odalı. Matematiksel olarak sekiz çocuk mümkün görünmüyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Ben bir öpüşme sahnesine bile bakamazken siz tam bir porno furyasında yaşamışsınız. Dedelerimizin " su ısıt" dediği günleri anlatırken pek bir keyifliydiniz. Kahkaha atarak anlatıyorsunuz o günleri. Bize gelince kapat gözlerini kapatmazsan bekaretin bozulur. Siz de ne cevherler var aslında gün yüzüne çıkmamış. Eminim bir sürü pozisyonu daha küçükken tecrübe etmişsinizdir. Hele o gözümüzü kapatan ninelere ne demeli. Sen kalk tek odalı evde sekiz kişinin arasında keyfini gör terbiyesiz olan ben olayım. Yok öyle yağma. Keşke benim gözlerimi kapatacağınıza bacak aranızı kapatsaydınız. 

SENİN O VAATLERİNİ ALIR G*T*NE SOKARIM ...

     " Konuşmak sanattır" diyen o adamı bana getirseler ağzını burnunu elime alır resmen yer değiştiririm. Erkekler her zaman sanat dahil olmak üzere bir çok mevzuyu kendi lehine çevirdiğinden bu sözü de resmen g*tleri ile anlamıştır. O gün bu gündür bu sanat karşısında aciz kalan bir kadın topluluğu hızla yayılır. Kitap inse gökyüzünden en hızlı yayılan din olarak rekorlar kitabına adımızı yazdırırdık kesin. Sonra gider onuda bir erkeğe verir adamı peygamber ilan ederdik.Bazen salaklığımızın sınırları olmadığını fark etmek çok acı.

MÜNASİP YERLERİNİ TUTSALAR SPORLA ÇOĞALIRLAR...

     
 
 Zeki kadınlar kulübüne üye kaydı yapıyoruz desek günlerce uzun kuyruklar oluşuruz kapımızda. Hepimiz çok akılıllıyız çünkü. Aptal olduğunu kabul etmek özür dilemek eleminden daha onurlu bir davranış. Mesela ben bunu açık ve aleni kabul edebilen aptal cesaretli insanlar biriyim. Benden çok var aslında ama gün yüzüne çıkmamış henüz. En yakın arkadaşlarına itiraf  bölümün deler. Biz o evreleri aşmış kadroya dahil olduğumuzdan kıdem farkımız var. 

        En büyük zaafımız verilen sözlere çok çabuk aldanmamız değil mi? Defalarca kandırılmamıza rağmen her defasında aynı yalanlara mahkum ediliyoruz. "Ulan pezevenk müebbet ver bundan daha iyi." 
       İki tür erkekle karşı karşıya olduğumuzu defalarca dile getirdim. Benim hedefim yavşak gurubu. Onlaraı yıllarca alıp yerden yere vursam ne hırsımı alabilir nede bu eyleme doya bilirim. İnanılmaz bir tatmin yoludur. Şimdi yavşak gurubunun her zaman tek bir hamlesi var. O da sözünün eri gibi davranmak. Sorsanız hayatın boyunca kimseye tutamayacağı sözler vermemiştir. Oysa her kadına aynı sözleri vermiş ağzıyla g*tü yer değiştirmiş bir türdür kendisi. Verdiği hiçbir sözün arkasında duramamış doğrusu durmak istememiş, nereden ekmek çıkarırsa o kapıya yavşamış ama ben buyum diyememiş tehlikeli bir yılandır kendisi.

       Bu erkelerden uzak durun demek çok zor çünkü uzak kalma ihtimaliniz çok düşük.Nüfus patlaması yaşanıyor bu konuda. Kısırlık aşısı keşke bazı insanlara da uygulansaydı da bizde rahat nefes alsaydık artık. Biz bu durumun önüne geçemeyeceğiz sanırım. Hemen hemen hepimizin başına geldiği için bu konular hepimizin ortak yaşadığı en zor anlarımız vardır. Genel de aile toplantılarında,düğün ve cenazelerde yapışırlar yakanıza. Bekarsanız hala oracıkta ölün. Çünkü avını bekleyen bazı teyzecikler az sonra başınızın etini yiyecekler. Cenaze filan dinlemez bunlar. Bir gözü ağlar diğeri size odaklanır. Günün sorusuna yavaş yavaş yaklaşırlar " Neden evlenmiyorsun?".  Bu soruya iki türlü cevap verebilirsiniz. Birincisi oturaklı kızlar gibi " kısmet değilmiş teyzeciğim". İkincisi tam bir çileden çıkmış,gemileri yakmış, yırtık kız pozisyonunda verilen cevaptır "  Bana bak kaltak bir yerlerinize sahip olsaydınız da bunca yavşağı piyasaya salmasaydınız. Attığınız  gol olmuş,gol yemekten piçe dönmüş futbol takımı gibisiniz. skoru saymakta bize düştü bu nedenle de evlenmedim". İkinci cevap pek tavsiye edilmez ama çok zorda kalırsanız altta kalmayın bence. Kendisi muhteşem erkeler doğurmuş gibi konuşanların ağzının payını vermek farzdır. 

    Bunların başımıza gelmesini sorumluları her hayatımıza giren yavşağın evlilik masalıdır. Haylinizde inanılmaz bir dünya çizerler. Biz salak gurubunu da ağzının suları akar. Ondan sonra topla toplayabilirsen. Bu bir süre sonra alışkanlık yapıyor ve karşımıza çıkan her adama aynı gözle bakmaya başlıyoruz.  Belki de biz bu travmayı yaşarken nice muhteşem adamları harcadık. " Bok yoluna gitti Niyazi" dedikleri bu olsa gerek. 


KENDİMİ KAYBETTİĞİM HAYALLERİNİ G*TÜNE SOK...

        Ata sözleri diye bize yedirilen sözler var ya işte ben onların taa  amk. Genelde erkeklerin hayatını kolaylaştırmak için uydurulmuş yıllarca da bize afiyetle yedirilmiştir. Eee tabi bu erkeklerde ciddi bir alışkanlık yaptığından bu yana kendi akıllarınca bu ata sözlerine yenilerini eklemeye başladılar. Konuştuğu zaman özlü sözler kitabı gibi. İcraata geldiğinde en iyi viraj veren tam bir pezevenk.  Her şey onların menfaatlerini korumak için dizayn edilmiştir. Sistem böyle çalışıyor. Sizden öncesi ve sizden sonrasına dikkat edin. Bu erkekler sizden önce kine yaptığını size asla  yapmayacaktır. O başının tacı siz ayağının altında ki pas pas olacaksınız. Biz bu tiplere " kırıntı seven kadınlar" diyoruz. Aşk kırıntılarıyla beslenmeye çalışırken siz adam gidecek sizden sonra ki ile " evli,mutlu,çocuklu" olacak. Sizde hala o teyzelerle cebelleşen evde kalmış kız muamelesinden öteye geçemeyeceksiniz. Hayatınız da ki insana güvenmiyorsanız bu işi fazla uzatmayın. Tüm vaatleri alın bir güzel onun g*tüne sokun. Emin olun oraya daha çok yakışacak. 


26 Ağustos 2015 Çarşamba

HAYAT BİZE BEŞ DAKİKALIK ZEVK KAZIĞI ATTI...

     Yaradılışımızdan bu yana varoluş hikayeleri ile büyüdük biz. Ki mi Adem ile Havva’dan başladı kimi tanrı Zeus’tan.  Mucizevi bir şekilde tenlerin buluşmasından var olduğumuza inananlarımızın yanı sıra yer tanrı ile gök tanrının o ihtişamlı savaşlarından türediğimizi düşünenler bile var. Bence en güzel varoluş hikayesi Leyleklerdi. Evlerin üstü kiremit kaplı, soba isi kokan çatılarında başlamıştı hayat denilen masal… İnsani tüm tepkilerimiz orada gelişmiş gibiydi. Ağlamayı gülmeyi leyleklerden öğrenmişcesine inandık biz bu varoluşa. 


KADEHİMİ VAROLUŞ YALANINA KALDIRIYORUM..."ŞEREFİNE"...


Sonra büyüdük elbet. Artık  bir pamuklu şeker için değildi gözyaşlarımız yada bir oyuncak. Kendimiz için ağlamayı bırakalı çok olmuştu ve iş işten geçmişti. Geri dönüşlerde yoktu artık. Belki de bir tek gün kendimiz için ağlamışızdır o da anne karnından koparılışımızdı ilk ve son kez. İkisini aynı anda yaşadığımız tek eylemimizdi bu. Tutunduğumuz tek dalımıza, sığındığımız en güvenli kalbe veda vaktiydi bizim de kendimiz için ilk savaşımız.


Hoş geldin diye kulağımıza bir ses fısıldadılar. Hepimiz mi hoş gelmiştik bu dünyaya. İşte bu da hoş geldin yalanıyla başlayan kandırılışımızın ve hazin hikayemizin yazılmaya başlandığı gün. Adına hayat dediğimiz rüzgar kimimiz için küçük bir esinti, kimimiz için fırtına kimimiz içinse kasırga olacaktır artık. Oradan oraya savrulurken bu aciz bedenlerimiz gözlerimizde ki perdeler kalkmaya başlar ve göz alıcı renkler bizi büyüler. Her şey bir yanılsama değil miydi? Mavi gökyüzü, Sarı Sonbahar, Kara Kış ve niceleri. Ama en güzeli en ihtişamlısı pembe düşlerdi. Bütün renklerin ahengi nasıl olur da sadece pembe de  gizli olabilirdi! İnsanoğlu sadece pembeyi çok sevdi ve en çok ona inandı. Tüm düşlerini, hayallerini pembenin içine hapsetti ve dirilişten yıkılışa uzanan bir yol böylece başlamış oldu. Başlangıçta mutlu ve huzurlu hikayelerin hazin sonları pembe masallar la yazıldı. Aslında biz onları masal sandık onları okuyarak umut denilen sahipsiz serseriyle tanışmamız da böyle oldu zaten. Umudun içinde yok olup gitmeyi göze aldık hepimiz çünkü bizler fakir doğduk. Fakirin ekmeği deyip sımsıkı sarıldık en büyük düşmanımıza. İçi doldurulamaz serzenişlerimizin rengi de hep pembe oldu bu yüzden. Doğduğumuz anda sırf ağlamamız için atılan o tokadı ne çabuk unutmuştuk. Hayata tutunmamız için o an ağlamamız gerekiyordu ve biz o gün bugündür damla damla tutunduk bu hastalığa. Çünkü hayat bizim kurtulamadığımız bir hastalıktı. Ne öldürür ne güldürür.

Bazen diyorum ki “ keşke çocukken sokakta oynadığımız evcilik oyununa benzeseydi her şey. Ağaçlardan kopardığımız dallarla içilen sahte sigaralar ve boş bardaklarla havaya kaldırılan şerefe naraları”. Şimdi öyle mi? Son sigaramızı hangi gidenin ardından çektik taaa ciğerlerimize kadar. Elimizde ki kadehler hangi acımızın boya kalemleriydi? Sahte kahkahalar gözbebeklerimiz de saklayamadığımız yaşlar için değil mi? Tüm bunlar yaşanırken sanıyor musunuz ki hayatta mucizeler yok! Evet var en büyük mucize tam da bu anlarda başımıza gelmiştir. Unutmaya çalışırken çekip gidenleri kendimizi unutuvermiştik artık. Bir deniz kenarında, bir Tren Garında, bir Otobüs Terminalin de yada bir sokak ortasında. Her gidene yolluk ettik kalbimizi. Yol boyunca üşümesin diye ,sarıp sarmalasın diye. Arkasından el sallarken üşüdüğümüzü fark etmedik bile. Dönüş biletleri yoktu oysa onların. Güzergah hep tek istikametti. Bir meçhule salıverdik en değerli varlığımızı yani kalbimizi. Duymadık onun “ beni bırakma” diye bağıran yalvarışlarını. Bu hayatta ki en bonkör harcamamızdı kalbimiz. “Gitme kal” demek ne zor şeydi de biz diyemedik dönmeyeceğini bile bile o insanların, o şehirlerin, limandan her gün yol alan gemilerin ve arsız kalbimizin arsız aşklarının. Tüm bunları bile bile ceketimizi omzumuza atıp, valize kendimizi, kalbimize onurumuzu koyup “ben gidiyorum” diyen olamadık. Biz bu hayatın utanmaz şakşakçıları olmuştuk artık. Geleni alkışlayan bu eller gidene de el sallarken bir tek gün bile utanmadı. 



 Dünyamıza giren her yeni insanla aynı şiddette değil miydi sevişmelerimiz. Çılgın,tutkulu belki de çığlık çığlığa. Bazen rezil bazen utanmaz bazen de birbirine kıyamayan iki sevgili gibi. Gerçek olan hangisiydi? Her defasında “ ilk” miydi? Kendimize söylediğimiz en büyük yalan “ Hepsi ilk ti hepsi aşktı hepsi tutkuydu”. İlkler unutulmaz derler ya belki de bu yüzden biz hiçbirini unutmadık. Çünkü bedenlerimiz serseri, dillerimiz yalancı, gözyaşımız sahte kalbimiz ise tek masum şeydi.  

Şimdi bu en masum ilan ettiğimiz kalbimizi kırıp,dökmek, parçalamak doğrumu diye düşünürken aslında tam da ona acımaya başlamışken bir anda fikrim değişti. Hafızamı tazeleyince fark ettim ki her gördüğü avare, serseri kalbe titreyen o değimliydi? Aklımı devre dışı bırakıp “ o serseri giderse ben dayanamam” deyip beni kör kuyularda bırakıp “ o yoksa ben de yokum” diyen beni en acımasız biçimde tehdit eden o değil miydi? Oysa doğru olan benim onu kör kuyulara atmam “ o serseri hayatıma girerse ben bu acıyla yaşayamam” demesi gereken de yine ben değil miydim? Yumruğumdan bile daha büyük olamayan o küçücük yaratık meğerse benden ne kadar büyükmüş. Hayatımın en çetin savaşlarını onunla yaşayıp o meydanlar da defalarca kaybeden de bendim elbet. 

"ZAMAN" DENİLEN YILAN...


Öyle ya da böyle hayat bir şekilde akıp gidiyor ve bizi de bir moloz yığını gibi sürüklemeye devam ediyordu. Biz yüzsüz savaşçılar kendimize her dönem bir mucize yaratmayı başarmıştık. Son mucizemizin adına da “zaman” dedik. O gün bugündür hep onun arkasına saklandık. Geçer dedik,unutulur dedik her iki kelime de bir “ zaman” dedik. İnsanoğlu bir kez daha yanıldı elbet. Yaralarına zaman sürdü, kabuk bağladı hatta neredeyse görünmez oldu o yaralar ama geçmedi. Birbirimizin yaralarını kanatmayı öğrendiğimizden  bu yana şifamızı kaybettik. Zaman artık merhem değildi. Bulaşıcı bir hastalıktı olmayan insanlık çünkü. O kadar hızlı yayıldı ki bir anda etrafımızı kuşattı. Namert bir düşman gibi sokuldu yamacımıza. Biz iyiyiz dedikçe o “ ne çabuk unuttun dünkü dayanılmaz acılarını” dedi. Hayatımızı kaydettiğimiz kaseti başa sarıp durdu. Canı nerede isterse orada bıraktı bizi acımasızca. Yıllar önce yıkıldığımız yerde bugün bir kez daha yıkılmıştık. 
Hiçbir şey eskisi gibi değildi o geçmiş denilen girdaba bir kez yakalandıysan çaresizlik kabullenişi başlamış demektir. Garip bir sessizlik bir kayboluş hikayesi yazmak kaçınılmazdır artık. Her cümlende ayrı bir gözyaşı saklarsın. Ağlayan sen misin kalemin mi belli değildir. Keşke her şey o şehirlerde o terminaller de o tren garlarında kalsaydı. Zaman denilen o mucize bizim de yaralarımızı sarsaydı ve o adına “insan” dediğimiz canavarlar hiç olmasaydı. Keşke ve yine keşke ağlayışımız anne karnından koparılışımız kadar masum olsaydı ve yine onun kucağında onun kokusunda son bulsaydı…
                                                                                  


13 Ağustos 2015 Perşembe

BİR " HOŞÇA KAL" A SIĞDIRDI BENİ

      Yol geçen hanına dönen hayatlarımızdan geçip giden misafirler olmasa ne yazardık ne konuşurduk acaba. Konaklama ücreti ödenir ve giderler. Ekstra harcamalara hep bir itiraz ama kimse emeğinizi sormaz. İsyan ederler giderken. İlk geldikleri gün her şey muhteşemdir o misafirler için. Tüm odaları tek tek gezerler övgü dolu sözlerle gönlünü alırlar işletmecinin. Amaç geçirecekleri sürede sorun istememeleridir. Giderken de her şey berbattı onlar için " bu nasıl bir müessese" diye başlarlar söze. Yerin dibine girmek istersiniz o an. Çünkü siz ne kadar mükemmel olduğunuzun farkındasınızdır. Sizin işletmenizde işleri bitti çünkü alacak vereceği nasıl yarı yarıya düşürürüm taktikleridir bunlar. Yersen tabi...

HEPİMİZ KÖRDÜK EBEMİZİ GÖRDÜK

        Aşk taktiksel bir savaştır aslında. Ama mantık terstir. Bu savaşta iyi olan kaybeder. Bu mantığı çözmek zaman alır tabi. Efor sarf etmeniz , zaman harcamanız gerekir. Akla hayale gelmeyecek ödünler vermeniz lazım. Aksi takdir de her aşk hikayeniz pembe görünür gözünüze. Hayatınızın hatası da o dakika da başlamış olur. " Bu yapmaz" demeyin çünkü herkes yapar. Siz de dahil. Sizde melek değilsiniz nihayetinde. 

       Kazık yemeğe doğru ilerlerken başlangıç noktanız" bu diğerleri gibi değil" dediğiniz yerdir. Aslında bu da diğerleri gibi hiç bir farkı yok. Görmek istemediğiniz sürece yanılgılar peşinizi bırakmayacak ve arka arkaya aldığınız darbelerden beliniz bükülecek. Biz bu belini bile tutmaya mecali kalmamış insanlara " tecrübeli" diyoruz. 


    O körlerden biri de benim elbette.Her zaman ki gibi hayatımın başrol oyuncusu benim. Çünkü ben yazmadığım hiç bir oyunda oynamam ve asla yardımcı oyuncu olmam. Önceleri zevkli geliyordu. Düşünsenize sonunu bile siz belirliyorsunuz. Muhteşem bir hayat gibi görünüyor, kadere kafa tutmak gibi. " Siz yazamamışsınız bırakın ben hallederim" demek gibi küstah bir tavır. Ben yaptım. Defalarca hemde. En güzel hikayeleri yazdım kendime,en iyi hayatı kendime sakladım. Ama bir şeyi atlamış olmalıyım ki bugün hayatımdan gönderdiğim insanların mutluluklarını alkışlamak zorunda kalıyorum. Planladığım bu değildi ben gidecektim ve her şey bitecekti. Oysa ben gittim her şey yeniden başladı ama benim hayatımda değil geride bıraktıklarımın hayatında. Sonra gördüm ki aslında benim var olmamın zaten bir anlamı yokmuş. Harika bir aşk hikayesinde oynadığımı düşünürken benden sonraki sevgiliye yatırım yapmışım meğerse. 
    
    Diyelim ki bunlar saflık,aptallık yada ben çok cahil bir insanım. Aptalca hikayeler yazıp oynuyorum. Peki ya siz o kapımı aşındıran yalvaran muhteşem aşıklar sizde tam bir g*tsünüz o zaman. Ben kötü bir oyuncu olduğumu kabul ediyorum sizi ise ayakta alkışlıyorum. 

     Genelleme yapmayacağım yine bir kişi üzerinden yürüyeceğim. Azınlık gibi göründüğüne bakmayın aslında o tüm kolluk kuvvetlerini üzerime yollayan bir komutan gibi. Aklı sıra isyan bastıracak. Tabi ben bunu ilk zamanlar hiç anlamadım. Yıllardır tanıdığım bildiğim biri beni asla incitmez diye düşündüm. Hayatımın en büyük kazığını yedim elbet. Gözü açık görünen aptallar sınıfından mezun olanlardan biriyim ne de  olsa. Başlarda nasıl iyi nasıl mükemmeller değil mi? Seni şımartıyorlar harikasın,iyi bir insansın,senin merhametine ve anlayışına hasta. Sen hiç diğerlerine benzemiyorsun gibi gibi bir ton altı boş kelimeler. Bunu o an fark etse bir kadın dünyayı başına yıkar. Kapılıp gitme,kendini bırakma gibi pis huylarımız var. Engellenemiyor sanırım. İki güzel kelime de yelkenleri indiri veriyoruz. En safımızda böyle en akıllımız da. "Bu kadınları çözemedik" diyenler yada "çözülemezler" diyenler yanılıyorlar. Tüm şifreleri çözmüş bu öküzler ve nereden yürüyeceklerini çok iyi biliyorlar. Benim öküzde aynıydı , başkasının ki de. Kimse birbirinden farklı değildi. Ayrılırken hepimizin adı " orospu" oldu. Oysa dün senden iyisi yoktu. Yedeklemiş pezevenk bir tane  daha seni beğenmiyor. Bunlara yaptığınız en büyük eziyetler sizin hakkınızdır ve ileride aklınıza geldiğinde rahatlamanızı sağlar. En azından " kördüm,salaktım ama ayıktım, ağzına da s*çtm" dersiniz. Başka türlü rahat karşılayamazsınız ayrılığı. O topu göğüslemek kolay değil. Ebesi sağ olan her kese hakkını verin.  Verin ki hörekeyi gören siz olmayın. 

BİR " HOŞÇA KAL"A SIĞDIRDI BENİ YAVŞAK

     Anlat anlat bitmez bu yavşak hikayeleri aslında. Bir tane değiller ki koloni halinde yaşıyorlar. Birinden kaçsan diğerine  yakalanıyorsun. Yani eninde sonunda bir yavşak geçiyor hayatınızdan o da en yakınınızdan. Sizi yıllarca bekleyebiliyor bu türler. Her sene bıkmadan usanmadan evlenme teklif ederler. Senden başkasını sevmedim,senden başkasını görmem ayağına yatarlar. Biraz akıllı olan kadı o ayağı alıp adamın g*tüne sokar. benim saftirikler de ağzının suyu aka dinler  adamı. Sanki daha önce hiç duymamış gibi. Bu süreç çok uzun sürüyor ama tam anlamıyla teslim olana kadar siz adamlar asla  pes etmiyor. 
     
       Yılların hatırı girdi ya aranıza bir kere gidip gebertin kendinizi. Çünkü artık vicdanen yoklamaya başlayacaklar sizi. Hatır gönül koymayın sakın aranıza çünkü o son vuruştan önceki tek adımlık mesafe. Ayak üstü yerler sizi. Ruhunuz bile duymaz. Nur topu gibi bir g*t daha gelip geçer hayatınızdan. Salağı oynayın ancak kesinlikle salak numarası yaptığınızı hisssettirmeyin. Eğer bir erkek sizin gerçekten salak olmadığınızı fark ederse asla sizi sevmez ve sizinle evlenmez. Akıllı kadın başa beladır onlar için. Oyunu kurallarına göre oynayın. Darbeyi siz vurun başkası vurmuş gibi davranın. Erkek kafasıyla düşünmeye kalkmayın sakın. Gerçekten kadın gibi davrandığınızda bu adamları hezimete uğratmak kaçınılmazdır. En salak bir kadın bile bir erkekten daha iyi meziyetlere sahiptir. 

     Şimdi böyle övüyoruz ya kendimizi aslında ne hikayeler var bunun altında. Biz bu şekilde motive olup hayatımıza  devam edebiliyoruz. Kalbimizde ve beynimizde kocaman bir dünya çizdiğimiz ve dünyanın içine sığdıramadığımız adamlar bizi bir " hoşça kal" kelimesine hapsediyorlar. Çorap söküğü gibi bir hayat başlıyor ardından. Her taraftan kuşatılıyorsun ve her gelen bir öncekinin aynısı oluyor. Tekrara düşmekten yorulan kadınlarla dolu bu yalnızlar ordusu. Oyun bitti ve siz kaybettiniz. 

9 Ağustos 2015 Pazar

BENİM KOCAM SENİN KOCANI DÖVER!

    

    Eski sevgilileri oturup da düşünmeyen var mı acaba aranızda? Düşünsenize bir deniz kenarında oturup bir bira yudumlarken yada kahve içerken, kulağınızda harika bir müzik. Seçimi kim kazanır diye düşünecek haliniz yok. Beyin bu gizli bir şeytan gibi. "Hiç aklıma gelmez" dediğiniz şeyleri çıkarır karşınıza. Hacı hoca okut üflet bunların hepsi boş. Şeytan çıkarma seanslarına boşuna para harcamayın. Beyninizi sökecek değiller ya. Ben denedim olmuyor gerçekten en son baktım bizim hacı kendini yerlere atmış "alın bu kızı başımdan" diye. demiyor ki " ben yalancıyım". Neyse benim derdim bizim hacı amca değil bu hayat,eski sevgilim,eski sevgilimin yeni eşi ve beynimin kurduğu azınlık hükumeti. 

AYY O GELİNLİĞİ GİYİNCE MAYMUNA DÖNMÜŞSÜN...

       Hayatımızdan yol verip gidenler çoğalarak dönüyorlar ya ben ona hayret ediyorum. Eskiden böyle değildi. Sosyal medya sıçtı koydu ağzımıza. Yıllar sonra tanıyor olabileceğin kişiler arasında karşına çıkı veriyor. Diyemiyorsun ki " ben bu yavşağı çok iyi tanıyorum,çıkarmayın karşıma". Önce sadece kendi resmi oluyor profilde o ara pek takmıyorsun. Bir süre sonra iki kişi oluyorlar acayip derecede kıskanıyorsun. Ama hep şu yalanı söylüyorsun " aman ne olacak ki benim gibi biriyle bile evlenmedi bununla mı evlenecek". Hop arkasından nişan ve düğün resimleri. Ölmek istiyorsun o an. Nefes almayım diyorsun da nefesi içine kadar çekenler varken ben neden bok yoluna kurban olayım fikri cazip geliyor. Bunu yapabilenler hayatta kalıyor. diğerleri " Niyazi" misali nalları dikiyor. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum o eski sevgiliniz olacak olan öküz var ya sizden değil maymunlardan hoşlanıyordu. Arkasından çok üzülmeyin çünkü siz maymun değilsiniz. 

     Ben eski sevgilimin düğün fotoğraflarını gördüğüm de şükretmiştim benden ayrıldığı için. Yanında ki ucubeyi tarif etmeme gerek var mı bilmiyorum ama benim yarı boyumda simsiyah bir kız. Düğünde sadece gelinlik görünüyor kendisi yok. Evrim tamamlandıktan sonra dünya ya gelmiş mendebur. "Mendebur ama kapmış gül gibi çocuğu naber" diyenler de var etrafımda hiç eksik olmuyorlar zaten. Biz bunlara halk arasında yakın arkadaş,eş ve dost diyoruz yani anlayacağınız " Milli Kazık Federasyonu". Pusuya yatmış sanki orospular. acı çekiyoruz lan burada vicdansız kahpeler. Neyse canlarım ben onları da geçtim diyeceğim de her gün yüz yüze bakıyoruz. İnsana en çok ne koyuyor biliyor musunuz hani bu adam sizin hayatınızdayken sizi birbirinize çok yakıştıran bu düzenbazların o başkasıyla evlendiğinde gidip düğününde göbek atmaları. Ben ilk gördüğümde gelini damadı bıraktım arkadaşlarımın kazığıyla tatmin olmaya çalıştım. Ne saydım ama arkalarından " o göbekleri düştüğünüz pavyonda atarsınız inşallah" diye bedduamı da ihmal etmedim. Dünyanın dondurma ve çikolatasını yedim ama hiç fayda etmedi. Benim vücudumda salgılanmayan bazı dürtüler  var sanırım. Reklamda kadın kendinden geçiyor ben sinirden kaç tane yediğimi bilmiyorum. 

      Yani şimdi bünye de alışık değil tabi. İlk defa gelinlik giymiş bir maymunla karşılaştım. Zor arkadaşlar bu işler. Bildiğiniz gibi değil. Elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı bilmiyorsunuz. Aslında adam zaten hayatınızda yok teorik olarak. O öküzden sonra başka öküzler de girdi hayatınıza ama o " evlenen öküz". Anlayacağınız kaybettiğinizin imzalı belgesi. Atılan imzalar size ait olmadığında vurduğunuz dipten sizi kazıyacak birilerine ihtiyacınız oluyor tabi onlarda düğünde göbek atmıyor sa.


BENİM KOCAM SENİN KOCANI DÖVER

       Kızgınlıklarınız belli bir süreden sonra rotasını değiştiriyor. Önceleri eski sevgili sonraları onun eşi. Yani uğraşacak şey var bu hayatta. Bitmiyorlar anasını satayım. Üstüne üstüne geliyorlar. "Kızın ne suçu var demeyin", kabul etmeseydi arkadaş evlilik teklifini. Altı milyarlık nüfusta geldi benim yavşağımı buldu. Bu tesadüf olabilir mi? 

     Bende oturdum kendi kendime kararlar verdim. Bu işin içinden çıkılır mı? Çıkılmaz elbet,devam edebilmek için yeniliklere açık olmak lazım. Madem ben maymun değilim o zaman neden çirkin bir adam için yas tutayım ki. Bu saatten sonra önüme bakarım. Hayvanat bahçesinden iyidir yuva kurmak. Hayatım boyunca öküz mü yemleyeceğim. En iyisini hak ettiğime karar verdiğim günden bu yana çok mutluyum. Öyle bir adamla evleneceğim ki eski sevgilim erkek olduğundan utanacak. Zaten eşi beni gördüğünde kadınlığından utandı. Onu hiç saymıyorum. Şuan saymaya değer görmüyorum. Onu gördüğümde üzüldüğüm günlere şimdi k*çmla gülüyorum. Çocukluk diyelim geçelim en iyisini. 

       Sizi hak etmeyen insanlar için hayatınızdan gittiklerinde dondurma ve çikolata yemeyin. İnanın selülitlerden sonra sevgilinizin bıraktığı acının iki katını hissediyorsunuz. Değer mi Allah aşkına yaz tatili var,bikini var,havuz başı güneşlenmek var, piyasa da cillop gibi kızlar var. Hem çok ağlamayın da kaz ayakları fırlıyor acayip çirkin oluyor. Hep en iyisini hayal edin o zaman mutlu oluyorsunuz. Düşünsenize evlenmişsiniz yanınızda ki beyefendi geçmişte ki öküze karizmasıyla tokat atıyor. Hatta öyle bir karizma ki adamı tokat manyağı yapıyor. Ama böyle bir adama sahip olmak için eski sevgilinizin eşini yakın takibe alın. Onun yaptığı hiçbir şeyi yapmayın sonra sizde aynı onun sahip olduğu gibi bir öküze sahip olursunuz. Bunu hiç birimiz istemeyiz öyle değil mi!

4 Ağustos 2015 Salı

DEF"OL"U "MAL" HEPSİ

      Görünen o ki birileri bu düzeni kurmuş bize de ufak tefek roller vermişler zorla "bunu oynayacaksın" diyorlar. Çok direnmemize rağmen bir adım öteye bile geçemiyoruz. Çünkü değişime hazır olmayan bir toplumun kuklası gibi yaşıyoruz. Sürekli yalanlarımıza uygun bir hayat kurma çabasındayız. En başarılı olduğumuz konu da bu zaten. İlişkilerimizde işte tam da böyle. Enteresan bir düzen var ayak uydurursan çok insan olur yanında karşı çıkarsan bertaraf olursun. Seçim sizin.

GERZEK MİSİN OĞLUM SEN?

   Madem hayatınızı yalanlar üzerine yaşayacaksın lan oğlum bari biraz yaratıcı olun. Aynı fabrikadan çıkmış ürün gibisiniz hepiniz. Kızlar da artık fazla uyanık yalnız daha etiketini okumadan ürünün hangi modacıya ait olduğunu söylüyor. Hatta bazen kumaşına dokunması bile yeter. Bu ucuz ayak oyunlarıyla bu  işi nereye kadar götüreceksiniz merak içerisindeyim resmen. Uzun zamandır aslında bu konuyu gözlemliyorum. İnanın büyük bir dikkatle izliyorum. Hiç şaşıracağım bir durumla karşılaşmadım. 
      Hep söylüyorum bu ilk görüşmeleriniz var ya sakın onlara aldanmayın kızlar. Bu erkek milletinin her gün için özenle seçtiği maskeleri var. Arada hangisini takacaklarını karıştırsalar da üç aşağı beş yukarı neredeyse hepsi aynı. İlk buluşmanızda karşınızda bir melek oturuyor hissine kapılabilirsiniz. acilen toparlanın içinizden kendi kendinize konuşun. Hatta bir önce ki sevgilinizle ilk buluşmanızı düşünün ve sonra başınıza gelenleri hatırlayın. Hatırladınız mı? Şu an karşınızda oturan gavattan ne farkı var? "Yok" dediğinizi duyuyorum resmen. Çünkü imalat hatası gibiler. Birbirinin tekrarı olan hayatlar yaşamanız için üretilmişler. Bir iki gün  her şey süper çok mutlu olacaksınız ama takip eden günlerde mesajlaşma şekilleriniz bile değişecek. Sürekli bir ağız yoklama operasyonuna başlayacaklar. O kadar hadsizleşecekler ki gün olacak siz bu sinsilerin ne yapmaya çalıştığını anlamayacaksınız bile. Şunu unutmamak lazım sizinle bir yola çıkmaya hazırlanan bir erkek asla sizin dostunuz olamaz. Otunuzu bokunuzu anlatmayın hemen. Çünkü onun kafası başka şekilde çalışıyor. Size sürekli önceki ilişkinizle ilgili saçma sapan sorular soracak. "Nerelere takılırdınız ?"sorusunun aslı şunu öğrenmektir " evde vakit geçirir miydiniz?". Adam çünkü artık planını uygulamaya koydu o melek gitti şuan bir şeytanla konuşuyorsunuz. Eski sevgilinizle hiç baş başa kalmadığınızı söyleyin hatta öpüşmeyi bile bilmediğinizi. İnanın sabah uyandığınızda telefonunuzda günaydın mesajı göremeyeceksiniz. Çünkü onun hayal ettiği ilişki de tecrübeli kız modeliydi. O kıymetli vaktini size harcamayacaktır. İlişkinizin biranda değiştiğini fark edip rehavete kapılmayın sakın çünkü kendini sizden çekmesi bile onun kurguladığı oyunun ikinci perdesi. " Kadını pişman et,avucuna düşür". Emin olun biraz belden aşağı konuşun eski ilgisi artacaktır size ama siz yine de bu tuzağa düşmeyin. O sizi arayıp sormuyor mu bırakın hiç bulaşmayın. Avcı asla vazgeçmez merak etmeyin. Kafayı taktıysa eğer avlamak için kapınızı aşındıracaktır. 

       Sizin özel hayatlarınızda ne yaşadığınızla yada verdiğiniz tavizlerle ilgilenmiyorum ben. Size söylemek istediğim şu "av olmaktansa avcı olun". Bu mallar bunu hak ediyor çünkü. Oyun mu istiyorlar oynayalım o zaman. " Ortada kuyu var yandan geç" oyununu sakın unutmayın. içinizden bunu tekrarlayın. Kuyuyu görmenize gerek yok nasılsa birileri düşmeniz için bir kuyu kazmıştır. Bu kadar mesaiyi kendi hayatları için harcasalar  hepsi adam gibi adam olur. Ama nerede puştluk orada bunlar. "Senin anan yok mu? Bacın yok mu?" gibi salak soruları yemiyorlar artık çünkü mantık şu " "benim kız kardeşim asla yapmaz". Ama senin avladığında başkasının kız kardeşi. Diyorum ya mal bunlar. 

      Bazı erkeklerin şu gerzek hallerinden bir an önce kurtulmaları lazım. Biz zaten sizin gibi modelleri çok gördük. Abi yeterince tokuz yani bir lokmalık yer kalmadı midemizde artık. Hani taktik değiştirseniz belki düşeceğiz tuzağa ama oda yok be kardeşim. Yıllardır aynı oyunu izlediğim Tiyatro gösterisi gibisiniz. 


PARDON BURASI UCUZLUK PAZARI MI?

    "Ucuz malın alıcısı çok olur" lafını genelde kızlar için söylerler ama bence erkeğin ucuzu hiç satılmıyor. Kendilerini nerede görüyorlarsa artık. Hepsinin burnu Kaf Dağında mübarek. Oturup tüm oyunlarını deşifre etmek istiyorum aslında. Zamana yaymakta fayda var gibi. Ağır ağır canınızı yakmak istiyorum. Yakmakla kalmayıp sizi pazara götürüp satmak istiyorum. Beş kuruş bile talep etmeden. Her türlü muameleyi hak ettiğinizi düşünüyorum. Nasıl ki siz Defolu olmanıza rağmen kendinizi pahalı bir mal gibi görüyorsunuz birinin sizi ayıktırması lazım. " Abi bak senin ederin bu" diyecek bir ucuzluk pazarına ihtiyacım var. 

      Öyle adam pozlarına gerek yok. Kızlar uyanalı çok oldu beyler. Biliyorum sizin de ekmeğiniz kesildi ama yapacak bir şey yok. Biraz aklınızı kullanıp hepiniz birbirinizin aynısı olmasaydınız bugün hala iş görür raporuna sahip olurdunuz. Bazılarınızın yoklukta bile gideri yok.