26 Haziran 2015 Cuma

O KADAR KOYDU MU SANDIN BANA AYRILIK? HİÇ AĞLAMADIM Kİ!

          Ayrılık vakti denilen çok özel saatler vardır. Gidenin kim olduğunun pek bir öneminin olmadığı ama karşılıklı sahiplenilmiş bir zaman dilimidir o. Yanınızdakinin son sözlerini dinlemeyi çok istersiniz ama gözler hep kolumuzdaki akrebi yelkovanı kovalar. Bir tarafınız çabucak gitmek bir tarafınız hep kalmak ister. Dolan gözleriniz sarılıncaya kadar koy vermez kendini. Sahte bir gülümsemenin olduğu dudaklar “ hoşça kal” dememek için hep can çekişir.
            Hayat hep birileriyle vedalaşabilmeniz için bir şans vermez size. Siz bazen sarılıp ağlayanlar kadar seçilmiş insanlar olamayabilirsiniz.  Son kez gözlerine bakamazsınız mesela ya da son öpücüklerinizi konduramazsınız o ıslak yanaklara.

...VE BEN GİDİYORUM.

           Yine bir kara kış kapıda. Belli vakit çok yakın. Veda kokusu yayılıyor üzerimizden.  Ağır ağır toparlandığımız evden hızlıca çıkmanın zamanı gelmiş kapıya dayanmış. Alacaklı gibi çalıyor kapımızı. İçimizden bir ses çabuk ol diyor burada kaybettiğin hayat başka bir yerde kollarını açmış seni bekliyor. Şimdi ben o hayata koşarak gitmez miyim diyorsun. Diyorsun da her şey aşağıda yolcu kalmasın diyen o sesle başlıyor ve anlıyorsun ki yolcu olan sensin. Tam binip gidecekken şöyle bir dönüp bakarsın arkana “ hoşça kal” diyebileceğin biri var mı diye. Biletlerimiz hep cam kenarıdır. Çünkü gidene kadar ardımızda bıraktıklarımızın yüzüne bakar el sallarız. O da “ haydi git artık” der gibi bakar “ git de dinsin bu yüreğimin tarifsiz sızısı”. Bazen bu acı ayrılığa bile razıyız dır aslında. Cam kenarına oturup yabancı insanları tanıyormuş gibi el sallamak ayrılığın en ağır bedelidir belki de. 
             
            “  Şimdi bindim otobüse, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Sağa bakıyorum sola bakıyorum bir ümit görürüm belki seni diye. Hatırladığım tek şey bu terminalden beni karşılayışın. Nasıl da hızla koşup atlamıştım boynuna. Uzun uzun sarılmıştık kimseden utanmadan. Yanağıma kondurduğun öpücüğün yeri hala sıcak hala ıslak. Dokunamıyorum korkumdan, silinmesin istiyorum. Kavuştuğumuz öpücük şimdi veda öpücüğüm olsun. Sanırım artık gözyaşlarım hıçkırıklarıma karışmaya başladı. Herkesin gözü bende. Yanımda ki teyze bir mendil uzatıverdi. “Ah be teyzem sen bilir misin ki o yaşlar kimin için akıyor bilsen o mendili verip de kıyar mıydın ona”. Nezaketen alıp avucumun içine sakladım. Kağıdım da ıslanmaya başladı bu arada olsun hoş gör artık. Sırılsıklam aşık mışım demek ki der gülerim sen neden ıslak bu kağıt dediğinde. Sonra bana kaşlarını çatar önce sert bir bakış atarsın sonra sende gülümsersin bende hemen şımarırım. 
        Evden çıkmadan önce gömleklerini ütüleyip dolaba renk sırasıyla astım. Kullanabileceğin kravatlarını da gömleklerine uydurup üstlerine bıraktım. Çorapların her zaman ki çekmece de değil üzgünüm yine temizlik yaptım çekmeceleri karıştırdım sanırım. Neyse sen onları bulursun elbet. Kızma olur mu yerini değiştirdiğim eşyalar için geri de benden bir şeyler kalsın istemediğin için o devasa dolapları koltukları bile kaldırıp başka yere koydum. Dolapta da en sevdiğin yemek var. Gelince yersin diye düşündüm. Acı koymadım içine merak etme. Bu defa ev de yemekler de tam senin istediğin gibi. Darmadağın ettiğim evini toparladım ama yüreğini toparlamak için oraya bir daha dokunamadım. Bu arada unutmadan söyleyeyim faturaları tarih sırasına göre dizdim dosyaladım. Senin evrak çantana bıraktım. Televizyon dolabında biriken gazeteleri de toplayıp köşe başında ki bakkala sattım o parayla da sana mandal aldım. Çamaşırlarında hayallerin gibi uçup gitmesin diye. Bu dediğime güldün biliyorum ve yüzüne çok yakıştı. Evet haklısın her alışveriş listesine ısrarla yazmayı unuttuğum ve seninde ısrarla bana kızdığın mandalları aldım aslında. Şimdi istediğim kadar unutabilirim.  Evden çıkarken unutmadığım bir şeyler daha var. Muslukları kontrol ettim, ocağı da hatta yanan bir tek ampul kalmadı. Çöpü de kapının önüne bıraktım. Apartmanın önünde duran kabın içine de evde kalan yemekleri döktüm. Sokak hayvanları için tam senin istediğin gibi. Şimdi diyorsundur ki “ kesin bu defa da su vermedi” ama yanıldın.Senin en sevdiğin kasenin içine doldurdum hem de suyu öyle verdim hayvancıklara. Artık duacın olurlar sanırım bu jestinden dolayı. Kıyamazdın ya hani o antika kaseye. Pek bir sever gözünden sakınırdın. Kızma olur mu bana onun hikayesini anlatırdın ya hani büyük anne yadigarı diye ben artık o kasaye her baktığında büyük anneyi değil beni hatırlayacağını düşündüm. O yüzden onu da kaldırdım gözünün önünden.
        “Of teyzecim ya bir rahat bırak da sevdiğime son sözlerimi söyleyeyim”. Ama nerede “meyve ye” diye tutturdu şimdi de. Elinde bir elma bana uzatıyor. Yüzüne bakıp dedim ki “ teyzecim sen bana o elmayı ikiye kesip verir misin?” Teyzecik sağ olsun bir elmayı ikiye böldü bende onu alıp arka koltukta sarmaş dolaş oturan yolculara verdim. Bende kalsaydı ben  yarısını yiyecek diğer yarısını da sana saklayacaktım. Kim bilir ne zamana kadar koynumda kalıp çürüyecekti. Ama sen hep taze severdin meyveleri. 

              Sana söylemem gereken çok önemli bir şey daha var. Ben evden ayrılmadan hemen önce ev sahibi aradı. Sanırım kontratın günü dolmuş. Uzatacak mısınız? Diye sordu. Ben de “hayır” dedim. Düşündüm ki benim hatıralarımla dolu o evde başkasıyla mutlu olamazsın. Bu nedenle kendine ev aramaya başlasan iyi olur. Yalnız evden taşınırken duvarlara çizdiğimiz resimleri silmeye kalkma. Ben ev sahibine onları usta bir ressam çizdi dedim. Oda silmeyecek anlayacağın. Kitaplıkta ki çerçeveleri de arama onlar da bende. Yırtılıp çöpe atılan resimlerimizi temizleyip yapıştırdım ve tekrar ait oldukları yere koydum. Önce çok üzüldüm hangi dengesiz bunları yırttı diye. Sonra baktım ki mutfak penceresi açık kalmış sanırım eve kedi girdi. Aksi takdirde sen ya da ben asla onlara kıyamazdık. Sen de dikkat et pencereyi kapalı tut olur da yeni hatıralar koyarsan o kitaplığa onlarda çöpe gitmesin. Parfüm şişem yatağın yanındaki komedinin üzerinde duruyor. Sakın “ aklı bir karış hava da bir şeyini de unutmasa olmaz” deme. Onu senin için bıraktım. Yokluğumda bana sarılıp ağlamak istersen sağ tarafında ki yastığa sık. İstersen sabaha kadar ağla sabaha kadar anlat ben sağ yanında seni dinliyor olacağım. Saçlarımı da topladım merak etme sen ağlarken onlar yüzüne değip de seni gıdıklamayacak. Ben senin rahatın için her şeyi düşündüm. İstersen bağıra bağıra ağla çünkü komşularımız seni ayıplamayacak inan. Onlara cenazen olduğunu ve üzüntüden mahvolduğunu söyledim. Kırk gün rahatsın yani. Kırıp dökebilirsin de evde her şeyi. Banyoda su sızıntısı var ustalar gelecek tadilata giriyoruz dedim. Çok iş var diye arada çay demlerler sana. Komşuluk ödümü canım. Şimdi sen beceremezsin, demliğe koyacağın çayı tezgaha döküp sinirlenirsin diye çay işini de karşı komşu üstlendi. Sağ olsun severdi beni. Arada kahve içer laflardık. Hep ne zaman evleneceğimizi sorardı pek bir meraklıydı dedikoduya. Galiba nişanlıyız yalanımızı sadece ev sahibi yutmuştu. Hep “ kısmet” dedim hep “ nasip” dedim ama hep içimden kocaman bir “ öküz” kelimesi geçirdim. Bir türlü söyleyememiştim ne arkandan ne de yüzüne.  Aman neyse canım şimdi söyledim ya. O kadar söylenmemiş kelime varken bunun lafımı olurdu aramızda.

HER ŞEY İÇİN TEŞEKKÜRLER

           Ben bunları yazarken saatler geçiyor tabi ki. Gece çöktü iyice. Tepemde ki o küçücük ışık altında can çekişiyor yazdıklarım. Kaç şehir geçtim bu arada sensiz bilmiyorum. Geçtiğim tüm bu yollar artık sensiz yürüyeceğim yeni yolların hazırlık maçıydı. Bugün gidemezsem yarın hiç gidemem senden. O aşık olduğumuz caddelerden, deniz kenarında bir bankın üzerinde ucuza içtiğimiz çaydan. Hatta sokakta beni kovalayıp da seni görünce duran sokak köpeklerinden bile. Sana hep derdim ya” bu hayvanlar sen de ne buluyor da önünde resmen saygı duruşuna geçiyorlar”. Ne çok kızardın bu lafıma hatta küserdin ama yine de merak ederdim. Üzerime senin parfümünü sıkıp da o köpeklere meydan okumuşluğum bile var. Bunu da şimdi itiraf ediyorum. Parfümünde bir işe yaramıyor zaten.
            Bu arada sen eve döneli çok olmuştur. Nasıl bensiz o ev başına yıkıldı mı? Yıkılmadıysa da yıkılsın inşallah. Bu arada dolapta ki yemeği de yeme. Onu pişireli bir hafta oldu. Gömleklerini de ütülemedim yokluğumda onlarla oyalan istedim. Ev sahibi hiç aramadı seni. O evde oturmaya devam edebilirsin. Duvardaki resimleri de ben karaladım. Bakıp bakıp için acımasın diye. Nasılsa cenazem var ayağına yatıp da sakın ses çıkarma evde. Aşağı komşunun bir bebeği oldu minicik pamuk gibi onları rahatsız etme. Eşyaların yerini de değiştirmediğimi görmüşsündür. Hatta dağıtabildiğim kadar da dağıttım. Baktıkça o darmadağın eve yüreğimi izle istedim. Karşı komşu sana çay demleyemeyecek üzgünüm. Apartmanın girişin de onun ayakkabılarıyla karşılaşmadıysan öldüğünden de haberin yoktur. Kansermiş gizlemiş bizden. Bu sabah onu kaybettik. Çerçeveleri de kapının önünde ki çöpün içine bıraktım. Resimlerimizin yanına yani hak ettikleri yere. Muslukları kontrol ettiğim de fark ettim de su kaçırıyor onlar. Bakımını ihmal etme. Işıkları ben kapatmadım evde ki ampuller patlamış bu arada. Ne kadar zamandır fark etmediysek artık. Ocak da gaz kaçağı da yok. Korkma çakmakla kontrol etmedim. Tüp bitmiş gözün aydın.
            Yan koltukta ki teyzenin bana verdiği mendili şimdi bu veda mektubuyla birlikte zarfa koyuyorum. Sana daha çok lazım olacağını düşünüyorum. Benim için yolun sonu. İnecek kimse kalmasın diyor muavin "x" şehrin "x" terminalinde. Yani sensizliğimde yani susuzluğumda yani neyse boş ver. Ne yazsam boş bu saatten sonra. Ama mektubumun başını okurken bana son kez inandığın için sana çok teşekkür ederim. Mektubun devamında da seni son kez yıktığım için de özür dilerim. Şunu unutma harabeye çevirdiğin yürekler senin için mucizeler yazamazlar. “ vakti geldi ayrılığın” kelimesi ne çok yakıştı şimdi benim dudaklarıma. Terminalde bana bir vedayı çok gören sevdiğim şimdi o caddeler de bağıra çağıra koş. Yağmurlarda ıslan ağlayarak. Dinlendiğimiz bankın üzerin de sabahla istersen ama nafile. Bu yolların artık bir dönüşü olmayacak. “ gururlu kadınlara yakışır istenmediği yerden çekip gitmek” derdin ya şimdi o çok sevdiğin gururumla yazıyorum sana son sözümü “ HOŞÇA KAL” kalbimin müebbet cezası. Aşkımın idam sehpalarında can çekişen yarası. Birlikte çekildiğimiz fotoğraflar kanasın avuçlarında.
         Şimdi benim yolum açık , günüm hep aydın olsun.Sensiz ama mutlu sabahlar başıma taç yoluma ışık olsun. Sen hatıralarımızla boğuşurken ben başka bir yürekte ısınıyor olacağım. En güzel öpücüklerim onun yanağında, dağılan saçlarım onun yüzünde olacak. Ama o hiç şikayet etmeyecek. Her yeni güne onunla uyanıp ona her günaydın deyişimde seni bir kere hatta bin kere daha unutacağım. “ beni çok severdin ”demeni duyar gibiyim. Haklısın seni sevdim hem de çok. Bunu defalarca da haykırdım yüzüne. Senin hiç aklına gelmeyecek birini daha çok sevdim ama ben. Senin görmezden geldiğin“ kendimi”. Şimdi ben beni kendinden çok seven birinin yanında yaşlanacağım. Senin kalbinden mezun edildim ya zorla hatta diplomamı da senin ellerinden aldım. Hayatta göstereceğim tüm başarılarımın mimarısın sen. Beni terk edip gittiğin, yüreğinden kovduğun hatta aşağıladığın için  sana minnettarım.  En güzel ve en özel anlarımın altında imzan olacak merak etme. Benimle gurur duyacaksın hatta. Hem de hiç utanmadan. Neyse canım benim yol bitti yolculuk bitti. Sen bittin ben bittim. En kötüsü biz bittik. Daha fazla uzatamayacağım bu mektubu. Çünkü senin yapayalnız bırakıp da ardına bile bakmadan def ettiğin beni geldiğim terminalde bekleyen koca bir kalp var. Şimdi ondan geç kaldığım için özür dileyip sarılacağım. Kendine iyi davran haa bir de sokak köpeklerini de bakışlarınla ürkütme. Geç oldu ama anladım neden sana karışmadıklarını. Hangi sabaha nasıl uyanırsın bilemem ama her şeye rağmen uyanman dileğiyle. BİR DOST J

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder